30 Aralık 2019 Pazartesi

Riyadan da rüyadan da geçtim artık

Sigaramın son nefesiydi boğazıma kaçtı
Değildi haram lokma
Ama oturdu ciğerime öylece
Palamutlar döküldü bir bir yerlere
Üreciğime oturdu, sahibi bile olmadığım üreciğime

Kurtlar resitaline devam ediyor ziyaret tepesinde
Orası ki yattığım yerdir benim
Olsa da cesedim sırtımda, ben orada yatıyorum
Dedem orada, dedemin dedesi dahi orada
Ben zangırdayan dişlerim, titreyen gövdemle değilim zannettiğin yerde
Ben orada öylece yatıyorum soğuğu hissetmeden toprağın bağrında
Kış gelmedi hiç, yazdan haber yok
Sıcak bir sahil varsa eğer ben de arzuluyorsam onu
Açmalıyım dedemin mezarını
Girmeliyim nasıl çıktıysam o şekilde koynuna
Isınmak için değil haşa
Ben girmeliyim koynuna dedemin saadet umarcasına
Üstümüzde meşe palamutları düşmeli kabrimize

Bir ezan yankısıyla varmalıyım kuşaklara
Zira onlardı okuyan kulağına, kulağıma okuyanın
Ben de okumalıyım kulağına sonramda olanın
Mahvetmeliyim karşımda dikilen hercai kendimi
Hasretle vurmalıyım prangasına köleliğin
Hissetmek için bunu, gerekmiyor ki ola tenim siyah kara kavruk

Onun için çekiyorum son dumanını sigaramın
Onun için bayılasım geliyor bunca sahtelikten riyadan
Sanıyor musun ki bunların hepsi farklı, kısa bir rüyadan?
Ne rüyadan ne de riyadan maksadım hasıl oldu
Geçtim artık ikisinden de
Geriye ne mi kaldı?
Şimdilik bir hiç...

10 Aralık 2019 Salı

Aradın Ve Anladın

"...Aradıkça dirisin
Aradıkça mecalsiz kaldı kibrin.
Aradın ve anladın
Arayış sahicilik vaktine erişsin istiyorsan
Haber almakla yol tüketilmiyor
Senin kendin 
Haber olsa gerektir..."


Aramak bir yolculuğa çıkmak eyleminin belirsizliğinden ötürü olsa gerektir ki barındırdığı heyecana mukabil bir kaygıyı da bünyesinde muhafaza ediyor. Sadece menfi değil bu kaygı. Aynı zamanda merhum Ömer Lütfi Mete'nin ifadesiyle "insanın içini mahşer dışını tenha" kılacak surette şaşırtıcı lakin müspet bir eylem. Pek tabi bir yanardağın ne zaman patlayıvereceği belirsizliğiyle yahut bir depremin ne zaman olacağı saptanamazlığıyla deveran eden bir rulet. Kimi zaman varış hayaliyle Şeyh Galib'in ifadesiyle "...gehî zîr-i serde desti geh ayâğı koltuğunda düşe kalka..." ilerlenen bir yol, kimi zaman da Fuzûlî'nin ifadesiyle "Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı?" diye serzenişte bulunulan bir kürsü oldu aramak. Oysa ki aramanın ve de yolda çekilen cefânın verdiği meşakkate daha başında razıydı yola çıkan. Yahut bu denli meşakkatin varlığından bihaberdi fakat tanıyınca bu meşakkati ondan lezzet aldı ve aslen kabullense de onu, isyanın da tadılası bir lezzet olduğunu farketti. Tabi ki bu yola çıkışın ve devam edebilme cür'etinin bir faydası vardı eğer fayda olarak nitelenebilirse: mecalsiz kalan kibir. Öyle ki kibrin yok edilmesinin anlamlılığı değil de kibrin var olma serüveninin anlamsızlığı daha şık göründü, mesela bir yonca üstündeki bir uğur böceği yahut bir dere üstünde bir çırpı gibi. Anlamak gereklilik arz eder miydi sahiden? Mesele anlamaktan öte kabul ya da ret arasında gelgitleri sona erdirmekten mi ibaretti? Arayış sahicilik vaktine erişmeyi diliyorsa iki dere arasında kalmak vazgeçmeye sebep olamazdı çünkü köprü yerine getirilebilir bir çözüm olarak orada uykudaydı. Sadece uyandırmak görevi yüklenebilirdi ona.

The Fountain (2006)
Şöyle deniliyordu The Fountain filminde: "Hepimiz hayatımız boyunca bütünün bir parçası olmak için çabaladık. Öldüğümüzde tam olmak isteriz, güzelliğe ulaşabilmek için. Çok azımız başarabiliriz. Çoğumuz geldiğimiz gibi gideriz, tekmeleyerek ve bağırarak."

Ölümün önlenemezliği karşısında sınırlı bir süre zarfında aramaktan başka ne olabilirdi Sartre'ın varlığa karşı oluşan bulantısını ve de dizginlenemez nefreti kementleyecek? Oysa boşa geçen onca arayış süreci neticesinde hak edilen geldiğimiz gibi tekmeleyerek ve de bağırarak gitmek miydi? Bunun bir neticesi olmayacak denildi mi hiç ya da buna dair en ufak bir şüphe oluştu mu zihnimizde? Velev ki denilmişti bunun sonu yok diye, soruyorum "haber almakla yol tüketilebilir miydi?" Muhbir Arapça bir kelime ve manası da haberi ulaştıran demek. Bu kelime dahi yetiyor aslında haber almakla yolun tüketilemeyeceği gerçeğini ispata. Belki muhbir yolu tüketen olabilirdi, tabi ki her zaman böyle değildir ama en nihayetinde haberin ulaşma süreci bir yol tüketme seçeneği sunuyor en azından muhbir için. Muhbir tüketti de yolu pekala haber alan yolu tüketebildi mi? Bilemiyorum belki yolu tüketemese de kendi tükenmiş olabilir. Değil mi ki öyle haberler vardır. Dağlar, dereler, tepeler aşar; yolu tüketir ama en nihayetinde haberi alacak olana ulaşınca onu da tüketiverir.

Ve en sonunda anlaşıldı ki yolu tüketmenin asıl imkanı haber olmakta gizli. Her ne olsa da muhbir yolu katetmese de, haber alan haberin ulaşmasına değin yolu tüketmese yahut haber onu tüketmese de haberin kendisi olmak yolu tüketmeye imkan sağlıyor. Öyleyse "senin kendin haber olsa gerektir". 

Sâfî Gerçeklik

Bir masal değil hayat
Ya da kısa bir roman
Bir film hiç değil aslında 
Kabul ediyorum artık hayat 
Tamamıyle bir gerçek
Yalnız içinde bazı sınırlı şeyler
Ona ait olabilir sadece
Belki böylesi daha uygun imana
Fakat halel gelmiyor tümlüğüne
Mesela sen içindesin onun
Sen, bir tek sen dahi olsan
Halel gelmiyor onun gerçekliğine
Çünkü sen pembe hatta kırmızı bulut olsan da
Çünkü sen hiç bilinmeyen, hayali dahi mümkün olmayan
Bir renk olsan da sen
Geçerli ve de gerçek kılıyorsun onu
Mesela sen hiç duyulmamış bir nota olsan da enstrümanlar seni duyurmaya imkan tanımasalar da
Sen kılıyorsun onu ve her neyi dahil ettiysen 
Sana dair olan her ne varsa
Sâfî gerçeklik...

Bön bön bakıveriyorum sana 
Ayna mısın?
Olmasan ya da öyleysen
Ne fark eder ki?
Bön bön bakıveriyorum sana 
Sâfî gerçeklik...

Manzumelere mevzuata
Kelâma evrâka sığmayan sen
Nasıl da sığıverdin şiire?
Halbuki sığdıramazken seni kalbime...

Nasıl da tek olabiliyorsun?
Mündemiçken bünyende tüm gerçek olan güzellikler
Böylesi tabi ki daha iyi
Uygun diyemiyorum katiyen 
Zirâ refere edilecek başka bir ayrı gerçek yok ki!

Tahterevallinin bir ucunda 
Sen varken olanca varlığınla
Var mıdır ki kılası dengede
Seni, sana, sensiz, karşında
Var mıdır bu dilemmanın
Onları ya da beni aydınlatacak 
Sadece özce bir açıklaması?

Ben sana dair olunca, her neyse
İstemiyorum ne bir açıklama ne de bir sebep
Zirâ ön kabullüyüm sana
Ön yargı bile denemez buna
Çünkü yargıcı nasıl olabilirim
Senle alakalı bir değerlendirmenin?

Nasıl savunabilirim ya da 
Aleyhine herhangi bir iddiada nasıl bulunabilirim?
Konu da sensin, yetki de sen
Yargıç da sensin, yargılanacak varsa eğer o da sen
Ama ben değilim bir yargıda bulunacak olan
Ama ben değilim ön yargı sahibi olan

Sadece sana ve sana dair olan her ne var ise 
Ona ve onlara karşı ön kabullüyüm
Zirâ yalın ve de sâfî gerçek 
Evet, o sensin...