26 Ağustos 2019 Pazartesi

İNCELEME - TRT KURTULUŞ DİZİSİ

   Bugün 26 Ağustos 2019. İlk blogspot yazımın bugüne rast gelmiş olması elbette ki alelade bir tesadüften ibaret değil. Bir süredir yazmayı arzuladığım Kurtuluş dizisi inceleme yazısını bu tarih için planlıyordum ve an itibariyle klavyenin başındayım. Umarım kayda değer bir metin hasıl olur.
 
   26 ağustos gününün bizim için önemi nedir? 1071 yılında Sultan Alparslan ve ordusunun Malazgirt Ovası'ndaki büyük zaferi ile Türkler Anadolu'nun yeni ve ebedi sahibi olma yolunda en önemli adımını atmış ve 851 yıl sonra 1922'de  Mustafa Kemal ile beraberindeki silah arkadaşlarınca Türk'ün Anadolu'dan sökülüp atılamayacağı gerçeği gür bir sesle ifade edilmiştir. Bu iki olay gerek tarihî eserlerde gerek edebiyat metinlerinde gerek televizyon ve sinemada yer bulmuştur. Elbette ki pek önemli araçlar olan televizyon ve sinemada bu konunun film ya da dizi olarak işlenmesi kemale ulaşmamıştır ki bugün hâlâ 25 yıl evvelki TRT yapımı Kurtuluş dizisinde soluğu alıyoruz. Bu kapsamda aşağıda Kurtuluş dizisini dilim döndüğünce kendi penceremden değerlendirmeye gayret edeceğim.

   Öncelikle Turgut Özakman'ın Şu Çılgın Türkler'in ön sözündeki ifadelerine kulak verelim: "Gençlerimize uzun zamandır Milli Mücadele'yi gerektiği gibi anlatmıyoruz. Bu yüzden şimdiki birçok orta yaşlılar da Milli Mücadele'yi iyi bilmiyor. Bilmemek oranı gittikçe artıyor. O görkemli olayı eski, soluk fotoğraflara benzettik. Oysa cumhuriyetimiz o mücadelenin ürünü ve kaçınılmaz sonucudur. Yeni devletin kuruluş felsefesini o mücadele belirlemiştir. Anadolu aydınlanması, birliği ve yurttaşlık bilinci o büyük mücadeleyle başlamıştır. O dönem bilinmeden bugünü okuyamayız, yarını göremeyiz. Milli Mücadele'nin bir yazarın hayal zenginliğine ihtiyacı yok. Şaşırtıcı bir yakın zaman destanı. Gerçek olaylar, hayali çok aşıyor."

Turgut Özakman
   Nitekim Özakman'ın bu konudaki çalışmaları şöyle bir seyre evriliyor: "Bu çalışmamı bilen Televizyon Daire Başkanı Serpil Akıllıoğlu, Kurtuluş Savaşını TRT'ye dizi olarak yazmamı istemişti(1992)... Bu dönemin halkımıza doğru yansıtılmasının yararlı olacağını düşündüm, 'peki' dedim. Bir yıl süre istedim. Uygun görüldü. Yirmi bölüm halinde yazdım, verdim. TRT Yönetim Kurulu bütçe sorunlarını ileri sürerek, önce 90 dakikalık bir film olarak çekilmesini istedi, sonra üç bölüme çıktılar. Sonunda Genel Müdür Kerim A. Erdem, Yönetim Kurulu Üyesi Gültekin Samancı ve yönetmen Ziya Öztan'ın çabalarıyla altı bölüm olmasına rıza gösterdiler. Yazılan senaryonun üçte birinden yararlanılabilmiş, birçok ayrıntıya yer verilememiştir.... Şu Çılgın Türkler, Kurtuluş adlı dizinin romanı değildir. Kurtuluş'tan daha kıdemli ve geniş bir çalışmadır. Şu denilebilir: Kurtuluş, Şu Çılgın Türkler'den oldukça yararlanılarak yazılmış bir dizidir."

    Ayrıca ön sözden bir ufak detay da şu: "Havayı yansıtmak, ayrıntıları belirtmek ve konuyu yürütmek için Nesrin, Yzb. Faruk, Dr. Hasan, Gazi Çavuş, saatçi Ali Efendi, Panayot gibi birkaç hayali kişiye yer verdim." Yzb. Faruk ve Harbiye Nazırı Ziya Paşa arasındaki diyalog:




   Böylelikle hazırlık safhası itmam edilmekle çekim süreci başlıyor. Dizide dikkat çeken en önemli nokta geniş bir oyuncu ve figüran kadrosu. Zira 350'ye yakın tecrübeli oyuncu ve 200.000'e yakın sivil 700.000'e yakın asker figüran olmak üzere neredeyse 1.000.000 kişi yer alıyor ki burada Genelkurmay Başkanlığı'nın çok büyük yardımları olmuş. Ayrıca 5.000 civarında at kullanılmış ki bilhassa Türk süvarilerinin ani, cephe ardı vurkaçlarına hayran kalıyorsunuz.




   Savaş sahnelerinde gerçeğe bir adım kala irkiliyor, yerinizde duramayacak surette heyecana gark oluyorsunuz ve hüzünle karışık bir gurur ile gözleriniz buğulanıyor. Çekimlerde gerek zaman itibariyle imkanların bu denli gelişmiş olmayışı gerek zaten maliyetin yüksek olması gerek yapımın doğallığına halel gelmemesi adına pek efekt kullanılmamış. Hücum sahnelerinde özellikle attan düşen askerleri izlerken bunu fark ediyorsunuz.Öte yandan dizide kullanılan araç gereç, silah aletleri, kağnı, kamyon, ulaşım araçları gerçektir ve döneme uygun olmasına yüksek derecede önem verilmiştir ki bu konuda müzelerden ödünç alınanlar dahi olmuştur.Ayrıca Sanayi Bakanlığı, PTT, Devlet Demiryolları, MKE ve Kızılay ile yardımlaşılmış. 







   Sahne geçişleri çok çeşitli. 280 farklı mekanda 650 sahne çekilmiş. Kâh Ankara'da meclis yatakhanesinde korku ve ümit arasında gelecek müspet haberleri bekliyor, kâh Anadolu'da türlü sefalete rağmen "kağnının kamyonu mağlub edeceği" ümidiyle elinizde avucunuzda neyiniz varsa feda ediyor, kâh Lloyd George ve Winston Churcill'in masasında türlü entrikaya şahit oluyor, kâh İstanbul'un işgali ve Saray'ın içinde bulunduğu yeise karşı kaşlarınızı çatıyorsunuz. Burada üç cephe söz konusu: evvelen Türk'ü Anadolu'dan sökmeye azmetmiş beyhude gayretteki düşman cephesi; saniyen bu cepheye karşı mücadele edip canını feda etmeye hazır Türk Milleti; salisen her devirde mevcut olan, mevzubahis gayret ve fedakarlıkları küçümseyip bu gayretlerin akim kalması için gizliden gizliye perde ardında çalışma yapan içimizdeki güruh. Yani durağan ve sıkıcı bir seyir söz konusu değil. Her an yeni bir gelişme ile karşı karşıyasınız ve çok çeşitli mekanlarda birçok koldan mücadele var. Hissiyat ve halet-i ruhiye çok güzel yansıtılmış.Replikler tarihi metinlerden alınmış ve bu kaynaklara riayet edilmiş. İlk bölümden itibaren yıllarca savaşlardan yorgun düşen ahali ve komuta kademesinin dizi ilerledikçe ümitsizlik ve bıkkınlığının yerini ümit ve azmin nasıl aldığını hakkalyakin olması dahi en azından aynelyakin surette hissediyorsunuz.

Prof. Dr. Muammer Sun
   Bu hissiyatın oluşumunda görüntü kadar müziklerin de çok büyük ehemmiyet arz ettiğini belirtmekte fayda var. Bu noktada Muammer Sun, üzerine düşeni ziyadesiyle yerine getirmiş. Filmin müzikleri Senfonik İzmir Marşı, Bozkırın Sesi, Hüzün, Yunan Ağıtı, Sevda Çiçeği sizi mestediyor. Filmi izledikten sonra dahi aradan ne kadar zaman geçse de hasbelkader dinlediğinizde söz konusu eserler sizi sarsıyor.

   Diziyi izlerken bazıları vefat etmiş, bazısı hala berhayat olan kiminin adını değil de sesini ya da yüzünü çok iyi bildiğiniz birçok usta oyuncuyu görmek ise geçip giden zamanın ne kadar kıymetli olduğunu ve vaktin en verimli şekilde değerlendirilmesi gerekli, geri getirilemez bir nimet olduğunu tekrar yüzünüze çarpıyor. Mesela oyuncular hasebiyle bende ortaya çıkan en büyük etki Savaş Dinçel'in  Ekmek Teknesi'ndeki Nusret Baba yüzünün artık İsmet Paşa rolüyle iki adet yansımaya bölünmesi oldu. Nitekim Rutkay Aziz'in Avrupa Yakası'ndaki Bülent zihnimde arka plana düştü.
   Dizinin maliyeti konusuna gelince Yiğit Köseoğlu #tarih dergisinde aşağıda bahsedeceğimiz konuya dair bir yazı yazmış ve bu yazıda maliyetin o günlerde 37.6 milyar TL'ye bugünün (2016) parasıyla ise 16.5 milyon TL'ye tekabül ettiğini ifade ediyor.

 


 EK1: Dizi o denli bir etkiye sahip olmuş ki Milli Piyango İdaresi 30 ağustos biletinin üzerine Rutkay Aziz'in siluetini basmıştır ve bu 22 yıl sonra matematik profesörü, tarih araştırmacısı, koleksiyoner Haluk Oral tarafından fark edilir. ( http://www.hurriyet.com.tr/gundem/milli-piyango-mustafa-kemal-ve-rutkay-azizi-nasil-karistirdi-40308256 )

   EK2:Kurtuluş yayınlanmadan önce dizi setinden kamera arkası çekimler yapılmış ve kısa bir belgesel olarak şu adreste bulunuyor: https://www.youtube.com/watch?v=RMnfm9awp3g

Son olarak sizleri 5.bölümün son kısmındaki 26 ağustos Büyük Taarruz başlangıç sahnesiyle baş başa bırakıyor, hürmetlerimi arz ediyorum:




Taha Yüksel - 26.08.2019



1 yorum:

  1. Oldukça başarılı..
    Degerlendirmelerinizin devamını bekliyoruz👍

    YanıtlaSil