Abdülhamid Hazmî Efendi 1856 (H.1272) yılında bugünkü Elazığ’ın eski yerleşim yeri olan Harput’ta doğmuştur. Babası tüccardan Hacı Mehmed Ağa, annesi Hocazâdelerden Müderris Hilmi Efendinin kızı Rabia Hanım’dır. Tahsiline mahalle mektebinde başlayan şair, daha sonra Harput medreselerinde dönemin önde gelen müderrislerinden öğrenim görmüştür. Bu müderrislerden bazıları Büyük Kâmil Hoca, Beyzâde Hacı Ali, Dellâlzâde Mehmed ve Abdülhamid Hamdî Efendilerdir ki İbnü’l-Emin Mahmud Kemâl “Son Sadrazamlar” adlı eserinde Abdülhamid Hamdî Efendi’den sitâyişle bahseder. Medrese öğrenimini 7-8 yıl kadar devam ettiren Hazmî Efendi kimi zâruretler sebebiyle memuriyet hayatına intisâb eder. Hazmî Efendi, sırasıyla Ma’mûretü’l-Azîz, Ergani ve Keban adliyeleriyle nafaa dairesinde kâtiplik ve başkâtiplik; iki kez Harput belediye reisliği; Askeri Rüşdîye, Harput Dârü’l-Hilâfe Medresesi ile İmam-Hatib Mektebinde Türkçe, Farsça, imlâ, edebiyat, ma’lumât-ı hukukiye ve medeniye dersleri vermiştir. Manevi yönü itibariyle değerlendirecek olursak Hazmî Efendi, mürşidi Osman Bedreddin Erzurumî'ye intisâb etmiş ve ondan aldığı feyizle birçok beyit inşa etmiştir. 1928 yılında vefatına müteakiben Müftü Kemaleddin Efendi şöylece tarih düşürmüştür:
Târîh-i tâmın söyledi Müftü Kemâleddin
“Azmeyleyüp gitti bu yıl Hazmî Efendi cennete”
Abdülhamid Hazmî Efendi |
Bir anekdotu da kısaca anlatıp şairimizin divanından seçtiğimiz birkaç beyiti inceleyelim. Hazmî Efendi, Elaziz Ticaret Mahkemesi’nde kâtip olarak çalıştığı sıralarda daha sonra sadrazam olan Avlonyalı Mehmed Ferid Paşa da Diyarbekir’de adliye müfettişi olarak görev yapmaktadır. Dairede Hazmi Efendiye denk gelir ve şifâhen dikte edeceği bir metni kalem alıp alamayacağı üzerine sual eder ve müspet cevap alır. Hazmi Efendi metni yazıp getirir ve Avlonyalı’nın hayretine sebebiyet verir. Binaenaleyh başkasının yazdığını düşünen Avlonyalı, tekrar bir metin yazdırınca fasih belâgati ve düzgün imlâsı dolayısıyla Hazmi Efendi'yi takdir eder ve kendisine kahve, sigara ikramında bulunur. Hazmi Efendi, daha sonraki görevlere getirilmesinde hep bu hadisenin payının olduğuna inanmıştır.
Şimdi bazı beyitlerine bakalım:
Zevk-ı dîl zannetme kim mansıbla cem'-i mâldır
Terk-i mâl u mansıb et kim andadır zevk u neşât
( Gönül zevki zannetme ki makam mevki ve mal toplamaktır. Maddiyat namına olan makam, menfaat, mal ne varsa bunları terk edince onda göreceksin zevk ve sevinci.)
*****
Kuru bir âdet-i zühd ü ibadetten ne hâsıldır
Gönülde olmadıkça bir ilâhî arzû peydâ
( Kuruyu kuruya zühd ve ibadeti, tekrar eden yat kalk haline getirmekle ne ortaya çıkabilir ki? Önem arzeden, gönülde îlâhî bir arzunun olmasıdır.)
*****
İ’timâd eyleyemem zevk ü sebât-ı ömre
Çünkü ma’dûdedir enfâs-ı tecellâ-yı hayât
(Ömrün sebât, esenlik ve zevkine güvenemem çünkü hayat belirli sayıda nefesten ibarettir. )
*****
Her kimseye yârim deme ki yâr değildir
Yâr olsa dahi yâr-i vefâdâr değildir
Yâr öyle vefâkâra deriz ki bu cihânda
Âsâr-ı cefâ anda nümû-dâr değildir
( Herkese yârim deme yâr olmaz, hem belki yâr olsa dahi vefâlı değildir. Bu cihânda öyle vefâ sahibine yâr deriz ki onda cefanın eseri bir örnek bulunmaz.)
*****
Mâil-i manzarâ-yı lâle vü sünbül değiliz
Severiz bir gülü her bir güle bülbül değiliz
(Lâle ve sünbül manzarasına meyledip ona hayran kalmadık. Biz bir gülü severiz öyle hercai fıtrat olup her bir güle meyletmeyiz, bülbül olup ötmeyiz. Dikkat buyrunuz evvela lale ve sünbül gibi cazib çiçekleri kenara atıyor, sonra güller arasından bir güle bülbül oluyor. )
*****
Nedir ey nefs-i le’îm sende bu ifrât-ı gurûr
Bu muvakkat dem-i ikbâle değer mi bu sürûr
(Ey kınanası, kötü nefsim nedir sendeki bu abartılı ve haddini aşmış gurur? Şu an halihazırda bir başarıya, yüksek maaşa, büyük makama vs. sahib oldun eyvallah! Ama şu vakit elbette sınırlı bir süreyle tayin edilmiştir. Öyleyse neden bu sevinç ve keyif? )
*****
Sebeb-i hayr-ı umurdur halefe
İttibâ’ eylemek eser-i selefe
( Hakikaten hüsn-i hatla yazılıp duvarlara iliştirilecek derecede zarif ve önemli bir müfred. Kısaca söylemek gerekirse manası şudur ki günlük, popüler ve ne idiğü belirsiz kişi, görüş ve mürekkepten ibaret kitap müsveddelerinden uzak durup, çağları aşan klasik eserlere ve ululara bir liman misali sığınmak bizim hayrımıza olacaktır. )
Son olarak Harputlu Abdülhamid Hazmî Efendi’nin “olsun olmasın” redifli gazelinden tanzir ettiğimiz 5 beyitlik gazelimizi arz ediyoruz:
Hazmî Efendi'nin "olsun olmasın" redifli gazeli |
Azm edermiş reh-i ışkda vâsıl olsun olmasın
Merd-i bîkayd fi'liyâtda fâil olsun olmasın
*****
Olma me'yûs çekme âlâm sabr u niyâz eyle dur
Dürlü zahmet iftikalin zâil olsun olmasın
*****
Mâh cemâlin gördüğünden meyledersin dilbere
Fark eder mi ümmi yâhut câhil olsun olmasın
*****
Şükredersin ihtimâl-i seyr-i dîdârdır sebep
Dîdegânın manzarâya nâil olsun olmasın
*****
Kıl tevekkül bâb-ı lûtfa eyle ta'zîm dâimâ
Defter-i uşşâka Tâhâ dâhil olsun olmasın